İnsan Haysiyeti ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı
Bugünlerde toplumun büyük kesimi 19 Mart 2025 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İmamoğlu’nun mali suçlar ithamı ile göz altına alınmasının akabinde, başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere Üniversitelerimiz de okuyan öğrenciler olmak üzere yapılan toplantı ve gösteriler ve protesto eylemlerinde, toplantıların polisimiz tarafından dağıtılması sırasında kolluğun aşırı (orantısız) güç kullanması, bununla beraber gözaltına alınan çok sayıda öğrenciye insan haysiyeti ile bağdaşmayacak muamelelerde bulunulduğu yolundaki iddialarla karşılaşıyor. Gerek ulusal basında ve gerekse uluslararası basın-yayın kuruluşlarında bu protesto ve toplantılara iştirak edenlere yönelik demokratik uygulamalarla bağdaşmayan örneklerin yer verildiği haberlere sıkça rastlamak mümkündür. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Dezenfermasyonla Mücadele Merkezi, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlıkları ileri sürülen bu iddiaları kesin bir dille yalanlamakta ve belli maksatlara yönelik ithamlar olduğunu açıkça belirtmekte ise de, kamuoyunda dillendirilen insan haysiyeti ile bağdaştıramayacak varsa fiil ve uygulamaların ortaya çıkarılabilmesi bakımından İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Teftiş Kurulu harekete geçmiş, iddiaları ciddi bir şekilde tüm boyutları ile ortaya çıkarmak için inceleme-araştırma ve soruşturmalarına başlamıştır. Bununla beraber, İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Müdürlüğündeki Türk Polis Teşkilatının kuruluşunun 180’inci yıl dönümü ve Polis Haftası etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen törende konuşan İçişleri Bakanımız Sayın Yerlikaya, son dönemde yaşanan bazı provokasyonların, ülkemizin huzurunu bozmaya çalışanların niyetini bir kez daha açıkça gösterdiğini ifade ederek, bu süreçte sokak çağrısı yaparak sokakları terörize etmeye kalkanların, şiddete başvuranların, milli ve manevi değerlere saldırarak vandallık yapanların olduğunu, özellikle kimi çevrelerin gençleri sokaklara dökmek, huzurumuzu bozmak için karanlık planlar yaptıklarını ancak polis memurlarının gayretleriyle bu hayallerin boşa çıkarıldığını belirterek, “… ‘Kendini bilmezlerin, polisimizi hedef alan saldırılarının sebebi, sizlerin görevinizi layıkıyla yapmanızdır.’ Şimdi buradan, bu vesileyle unutanlara bir kez daha hatırlatalım ki: ‘Türk polisi, milletimize kabus yaşatmak isteyenlerin, kabusudur.’ Sizler, yapılan tüm provokasyonları, sabrınızla ve dirayetinizle bertaraf ettiniz. Hiçbir zaman sağduyunuzu kaybetmediniz. Tahriklere kapılmadınız. İnsan hakları ilkelerine bağlı kaldınız. Polislik mesleğinin etik değerlerine riayet ettiniz. 150 polis arkadaşınızın yaralanmasına, üzerlerinize asit atılmasına, sopalı, baltalı, bıçaklı, molotoflu, havai fişekli saldırılara ve tüm sinsi oyunlara rağmen, hukuktan ayrılmadınız ve metanetinizi korudunuz. Toplumsal olaylar karşısında nasıl bir tutum içinde olunması gerektiğini, bir kez daha tüm dünyaya göstererek Dünyaya örnek oldunuz ve sadece kamu düzenini değil, milletimizin huzurunu ve güvenliğini de korudunuz. Allah sizlerden razı olsun.” Diyerek, ileri sürülen iddia ve ithamların kesinlikle gerçeği yansıtmadığını vurgulamıştır.
Bilindiği üzere, toplantı ve gösteri hakkı Anayasa ile güvence altına alınmış, en temel insan haklarındandır. Anayasanın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” başlıklı 34. maddesinde “ Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.” Denilerek, herkesin önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğunu hükme bağlamıştır. Burada önemli olan bu hakkın nasıl kullanılacağıdır. 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu Anayasa ile güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller ile gerçek ve tüzelkişilerin düzenleyecekleri toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yerini, zamanını, usul ve şartlarını, düzenleme kurulunun görev ve sorumluluklarını, yetkili merciin yasaklama ve erteleme hallerini, güvenlik kuvvetlerinin görev ve yetkileri ile yasakları ve ceza hükümlerini düzenlemiştir. Kanunun 3. maddesinde “Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Denilmekle beraber, Kanunda bu hakkın yine toplum düzenini sağlamak bakımından bazı kurallara uygun kullanılmasına yönelik düzenlemelere de yer verilmiştir. Örneğin, 6. maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergahı, 7. maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşü zamanı, 9. maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşünün, emniyet güçlerinin dışında düzen içinde yapılmasını sağlamak, taşkınlıklara yol açmadan ve çevreye de herhangi bir zarar vermeden bu hakkın kullanılmasını disipline edecek olan düzenleme kurulunu, 10. maddesinde de bildirim verilmesi, 23. maddesinde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerini ve 24. maddesinde de toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması gibi uyulması gereken başlıca hükümlere yer verilmiştir.
Genel bir hatırlatma olması bakımından Kanunun “Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması” başlıklı 24. Maddesinde “Kanuna uygun olarak başlayan bir toplantı veya gösteri yürüyüşü, daha sonra 23 üncü maddede belirtilen kanuna aykırı durumlardan bir veya birkaçının vuku bulması sebebiyle, Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşü hâline dönüşürse:a) Düzenleme kurulu veya kurul başkanı toplantı veya gösteri yürüyüşünün sona erdiğini topluluğa ilan eder ve durumu derhâl yetkili kolluk amirine bildirir.b) Düzenleme kurulunun veya kurul başkanının bu görevi yerine getirmemesi hâlinde, durum yetkili kolluk amiri tarafından mahallin en büyük mülki amirine bildirilir. Mahallin en büyük mülki amiri tarafından toplantının sona erdirilip erdirilmeyeceğine dair karar alınır.c) Mahallin en büyük mülki amiri, yazılı veya acele hâllerde sonradan yazı ile teyit edilmek kaydıyla sözlü emirle, mahallin güvenlik amirlerini veya bunlardan birini görevlendirerek olay yerine gönderir.
Bu amir, topluluğa Kanuna uyularak dağılmalarını, dağılmazlarsa zor kullanılacağını ihtar eder. Topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır. (Mülga üçüncü cümle: 2/3/2014- 6529/10 md.) Birinci fıkrada düzenlenen durumlarda güvenlik kuvvetlerine karşı fiili saldırı veya mukavemet veya korudukları yerlere ve kişilere karşı fiili saldırı hali mevcutsa, ihtara gerek olmaksızın zor kullanılır. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne 23 üncü madde (b) bendinde yazılı silah, araç, alet veya maddeler veya sloganlarla katılanların bulunması halinde bunlar güvenlik kuvvetlerince uzaklaştırılarak toplantı ve gösteri yürüyüşüne devam edilir. Ancak, bunların sayıları ve davranışları toplantı veya gösteri yürüyüşünü Kanuna aykırı addedilerek dağıtılmasını gerektirecek derecede ise yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.Toplantı ve gösteri yürüyüşüne silah, araç, alet veya maddeler veya sloganlarla katılanların tanınması ve uzaklaştırılmasında düzenleme kurulu güvenlik kuvvetlerine yardım etmekle yükümlüdür.Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır. Kanunun “Suç işleyenlerin yakalanması” başlıklı 25. madde hükmü doğrultusunda topluluk içinde suç işleyenleri ve suçluları yakalamak için 24 üncü maddede belirtilen emir ve ihtarların yapılmasına gerek yoktur. Bunun gibi Kanunun “Kışkırtma yasağı” başlıklı 27. maddesinde “Halka karşı, doğrudan doğruya veya ses yükselten veya ileten herhangi bir alet veya araç ile söz söyleyerek veya seslenerek veya basılmış veya çoğaltılmış veya elle yazılmış veya çizilmiş kağıtları duvarlara veya diğer yerlere yapıştırarak veya dağıtarak veya benzeri araç ve yollarla halkı Kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmek veya kışkırtmak yasaktır.” Olup bu hareketler güvenlik kuvvetlerince derhal menedilir. Yasaklara aykırı hareket edenlere ise 28. madde hükmü doğrultusunda kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 10 uncu madde gereğince verilecek bildirimde düzenleme kurulu üyesi olarak gösterilenlerden 9 uncu maddede belli edilen nitelikleri taşımayanlar, toplantı veya yürüyüşün yapılması hâlinde, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 11 ve 12 nci maddelerde yazılı görevleri yerine getirmeyen düzenleme kurulu üyeleri, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Güvenlik kuvvetlerine veya (…) toplantı veya yürüyüş safahatının teknik araç ve gereçlerle tespit için görevlendirilenlere bu görevlerini yaptıkları sırada cebir ve şiddet veya tehdit veya nüfuz ve müessir kuvvet sarfetmek suretiyle mani olanlar hakkında, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası hükmolunur.
Aslında hiç şüphesiz barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir. Yine, Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği çok sayıdaki kararında da yer verdiği gibi, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir. Öyle ki, kişileri küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen muameleler insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanabilir. Uygulanan bu muamele eziyetten farklı olarak kişide bedensel ya da ruhsal bir acı oluşturmasa da küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki yaratmaktadır. Bir muamelenin anılan kavramlardan hangisinin kapsamında olduğunun belirlenebilmesi için her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerekir. Aleni olarak yapılması veya kamuoyunun bilgi sahibi olması, muamelenin aşağılayıcı niteliğinin belirlenmesinde rol oynasa da muamelenin aleni olmadığı durumlarda kişinin kendini değersiz hissetmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınmakla birlikte böyle bir amacın belirlenememesi muamelenin kötü muamele olmadığı anlamına gelmeyecektir. Yine, sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilebilmektedir. Bu kapsamda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak şartıyla başvurulabilir. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün bir usul boyutu vardır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır.