Tarih romanları yazarı KEMALETTİN ÇALIK
KIZILELMA VE TURAN: MİT, MEFKÛRE VE ÇAĞDAŞ YORUM
Zamanın sisleri arasından süzülerek bugüne ulaşan bazı kavramlar vardır ki, yalnızca bir milletin değil, insanlık hafızasının da derinliklerinde yankılanır. Kızılelma ve Turan, Türk milletinin tarihî yürüyüşünde birer yön, birer hedef, kimi zaman bir düş, kimi zaman da uğruna ter ve kan akıtılan bir mefkûre olarak yaşatılmıştır.
Kızılelma, yalnızca bir menzil değil; ruhun, aklın ve kalbin ortak ülküsüdür. Turan ise, Türk milletinin parçalanmışlığını birleştirmeyi murat eden ideolojik bir damardır. Bu iki mefhum, tarihin karanlık dehlizlerinden bugüne uzanarak, geçmişin izlerini bugünün haritasına çizer.
Kızılelma: Altından Yapılmış Bir Taht Mı, Yoksa Gönüllerde Yanan Bir Ateş Mi?
Kızılelma, ilk kez Oğuz Kağan Destanı’nda belirsiz bir düşman ülke, fethedilmesi gereken uzak bir diyar olarak görünür. Daha sonra Orta Asya’dan Osmanlı’ya, İstanbul’un fethinden Viyana kapılarına kadar değişerek ama hep “ileride” kalarak, Türk milletinin istikametini tayin eden bir sembole dönüşür.
Bir zamanlar Roma’dır Kızılelma… Sonra Endülüs’tür, ardından Viyana kapıları. Ama hiçbir zaman tamamen somut bir mekâna indirgenemez. Çünkü Kızılelma, bir milletin “nizam-ı âlem”, yani dünya düzeni idealinin metaforudur. Adeta göğün ötesine dikilmiş görünmeyen bir sancaktır. Her zaman biraz ileride, biraz ötede… Hep ulaşılacak ama hiç tamamlanmayacak bir hedef.
Tarihçi Hammer’in anlattığına göre Osmanlı askerleri seferlerde birbirlerine “Kızılelma’ya yaklaştık mı?” diye sorar; bu söz, sadece bir coğrafi yakınlık değil, bir ruh hâlinin yükselişiydi.
Turan: Dilde, Fikirde, İşte Birlik
Turan, Orhun Yazıtları’nda adı geçmese de, Gök Türklerin kut anlayışıyla beslenen, milleti birleştirme ülküsüne kök salmış bir kavramdır. Ziya Gökalp’in dizelerinde hayat bulur, “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan / Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!” ifadesiyle şiirsel bir coşkuya kavuşur.
Turan, Batı’daki Pax Romana nasıl bir birlik düşü ise, Türkler için de öyle bir hayaldi: Dili bir, töresi bir, yüreği bir halkların birleştiği manevi bir çatı. Bu düşünce, yalnızca bir kavim milliyetçiliği değil, ortak tarih, kültür ve hafıza etrafında örülmüş bir ortak gelecek tasarımıdır.
Yine Turan, yalnızca bir “ülke birliği” değildir; soyut bir toprağın değil, somut bir inancın adıdır. Herkesin gözünde farklı şekillenir. Kimine göre bir savaş çağrısıdır, kimine göre sadece kopan gönül bağlarının onarılmasıdır. Ama her zaman birlik demektir.
Günümüzde Kızılelma ve Turan
Bugün, Kızılelma ve Turan yalnızca tarih kitaplarında ya da ideolojik söylemlerde yer almıyor. Dijital çağın, küreselleşmiş dünyanın karmaşasında bile bu kavramlar yeniden doğuyor. Hatta bazen bir İHA’nın adında (KIZILELMA – Bayraktar), bazen Türk Devletleri Teşkilatı’nın çatısında vücut buluyor.
Bu yeniden doğuş, sadece nostaljik bir romantizm değil, bilinçli bir tarih mirasıdır. Gençler için yeniden yorumlanmakta, teknolojiyle harmanlanmakta, modern jeopolitik hedeflere entegre edilmektedir. Turan artık yalnızca fiziksel bir birleşme değil; bilimde, fikirde, sanatta ve siber uzayda bir dayanışmadır.
Kızılelma ise çağdaş Türk savunma sanayiinin ve teknoloji hamlesinin bir parolası hâline gelmiştir. Artık o “kızıl” düş sadece bir kıtanın ötesinde değil, göğün derinliklerinde, uzayın sınırlarında, yapay zekânın kalbinde aranmaktadır.
Edebiyat, Sanat ve Duyguların Haritasında Kızılelma
Bir milletin mefkûresi, yalnızca askerî ya da politik bir hedefle değil, şairin dizesinde, ressamın fırçasında, ninenin anlattığı efsanede de var olur. Kızılelma, Yahya Kemal’in İstanbul’un ruhuna işlediği nağmedir. Turan, Mehmet Emin’in kaleminde birleştirici türküdür.
Bugün bile romanlarda, filmlerde, dizilerde, halk anlatılarında bu kavramlar yeniden biçimlenmekte, duygulara hitap eden bir yön kazanarak canlılığını sürdürmektedir.
Sonuç: Kızılelma’ya Yolculuk Bitmez
Kızılelma ve Turan, bir harita üzerinde işaretlenmiş noktalar değildir. Onlar, Türk milletinin hafızasında yanan iki kandildir. Biri yön gösterir, diğeri yolu birleştirir. Biri geleceğe yürüyüşün anlamıysa, diğeri geçmişe tutunan bir çınarın gövdesidir.
Bu çağda, dijital topraklarda da olsa, fikirde, inançta, kültürde birlik arayan her Türk genci birer Kızılelma yolcusudur. Tabi her yolcu bilir ki bu yolun sonu yoktur. Çünkü Kızılelma, ulaşıldıkça uzaklaşan; soruldukça derinleşen; hatırlandıkça güç veren bir ülküdür.
Belki de asıl Kızılelma, insanın kendisini tanıdığı yerdedir.