İsrail-İran ateşkesi İran içinde nasıl yankı buldu?

Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Caner, İran-İsrail çatışmasının ateşkesle sonuçlanmasının İran içinde nasıl yankı bulduğunu AA Analiz için kaleme aldı.

***

İran-İsrail çatışmasının 24 Haziran’daki ateşkes ile şimdilik sona ermesinin ardından İran tarafı pek çok konuda muhasebe yapıyor. Ülkeyi büyük bir kaosun eşiğine getiren bu 12 günlük savaş, İran siyasetine dair İranlı siyasal/askeri elitlerin geniş kapsamlı değerlendirmelerini de beraberinde getirdi. İranlıların yaşananları nasıl tartıştığı, savunma doktrini ve kapasitesi, siyasal sistem, dış politika ve bilhassa nükleer meselenin nasıl değerlendirildiği ve ne tür önerilerde bulunulduğunu takip etmek İran’ın yakın siyasi geleceğine dair öngörülerde bulunmak açısından önem arz ediyor.

📲 Artık haberler size gelsin
AA’nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Devlet-toplum birlikteliği

İlk etapta çatışmaların devlet-toplum arasında son yıllarda açılan mesafeyi daralttığını söyleyebiliriz. İranlılar, yabancı bir düşmanın saldırısı karşısında devlete olan eleştirilerini askıya almış durumdalar. Devletin de halka karşı savaş öncesindeki tutumunu sürdürmediği görülüyor. Başörtüsü tartışmaları geride bırakılmış durumda. Öyle ki çatışmalar sırasında devlet televizyonundan seslenen bir kadın sunucu, “Siyonist rejimin ülkemize saldırdığı bugün, başörtülü-başörtüsüz, reformist-muhafazakar, molla-molla olmayan yok, bugün tek bir vatanımız var, İran” diyerek gündelik siyasi farklılıkların geride bırakılması çağrısında bulunmuştu.

İsrail’in saldırısı İslam Cumhuriyeti sistemine değil, İran’a, İranlıların ülkesine bir saldırı olarak görülüyor. Sunucu, “bugün molla-molla olmayan yok” derken saldırıya uğrayanın İslam Cumhuriyeti sistemi değil, onun ötesinde İran olduğunu ifade ediyordu. Yine ülkenin önemli ideolojik kurumlarından İslami Tebligat Kurumuna bağlı On TV’nin yayınında, 1979 İslam Devrimi’nden bu yana yurtdışında yaşayan İranlı sanatçı Moein’in milliyetçi duygulara hitap eden bir parçasının yayınlanması, pek çok kişinin beklemediği oldukça şaşırtıcı bir olaydı.

Muharrem ayının başlamasıyla birlikte İranlılar yas törenlerini de cari politik gündeme adapte ettiler. Muharrem törenlerinde okunan mersiyelerde, birlik ve mücadele temaları ile milliyetçi söylemler dikkat çekiyor. “Ey İran” gibi milliyetçi duyguların ifadesi olan bir marşın mersiye tarzında seslendirilmesi de müesses nizamın teolojik dayanağının milliyetçi takviyeye duyduğu ihtiyacın göstergesi.

İran’ın devlet refleksinin, İslam Cumhuriyeti sistemine yöneltilen eleştirileri bu olağanüstü dönemde milliyetçi söylemlere sığınarak bertaraf etmek ve içeride birliği vatanseverlik temelinde sağlamak doğrultusunda olduğu anlaşılıyor.

Zafer kutlamaları gölgesinde muhasebe

Ateşkesin devreye girmesiyle birlikte İran yönetimi, zafer kutlamaları organize ederek halkta coşku uyandırmaya ve sistemin meşruiyetini pekiştirmeye çalıştı. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, “tarihi bir zafer” kazandıklarını ifade etti. Dini Lider Ali Hamaney de İsrail ve ABD’nin kaybettiğini söyleyerek zafer ilan etti. İran’ın özellikle Devrim Muhafızları Ordusuna yakın medya organları “düşmanın yenilgiye uğradığını” ideolojik ve epik bir dille kamuoyuna aktardılar.

İranlılar İsrail’in yeniden saldırısının sadece bir zaman meselesi olduğunun farkındalar. Devlet-toplum birlikteliğini korumak bu açıdan önemli. Ayrıca İran’ı bombalamakla rejim değişikliği yapılamayacağının da mesajını veriyorlar. Bu sebeple devlet-toplum ilişkisinde yakalanan ivmenin yitirilmemesi gerekiyor. Elbette olağanüstü atmosferin etkisiyle sokaklarda kontroller oldukça sıkılaşmış ve bir tür güvenlik rejimi de devreye girmiş durumda. İran hala savaş atmosferini yaşamaya devam ediyor. Mossad ile işbirliği suçlamasıyla bin civarında kişi yakalanarak hapse atıldı, bir kısmı ise idam edildi.

Zafer söylemleri arasında, itidalli yorumlar ve özeleştiri çağrılarının da gözden kaçırılmaması gerekiyor. Eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, yayınladığı bir mesajda İran halkını vermiş olduğu mücadeleden dolayı tebrik ederken ateşkesin sadece bir geçiş dönemi olduğunu ve İsrail’in yeniden saldıracağını, dolayısıyla tetikte olunması gerektiğini söyledi. Bu süreyi halkın devlet kurumlarına ve sisteme olan güveninin tazelenmesi adına kullanmak gerektiğini ifade eden Ruhani, “kamu güveninin” hassas ve zedelenebilir olduğuna dikkat çekti. 2015 nükleer anlaşmasının da mimarı olan Ruhani, düşmanı durduracak yegane silahın milletin birliği ve sisteme güveni olduğunu vurguladı. Ruhani’nin uyarısına benzer uyarılarda bulunan siyasilerin yorumları, reformist ve ılımlı medyada yer aldı.

Sertleşen siyasi söylem

Savaş sonrasında İran’ın dış siyasi söylemindeki sertleşme dikkat çekiyor. İran İslami Şura Meclisi, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile koordinasyonu askıya alma kararı aldı ve ardından Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan da Meclis’in kararına binaen hükümetin Ajans ile koordinasyonunu sona erdiren karara imza attı. Ajansa, İran içerisinde farklı siyasi aktörlerin ortak eleştirileri söz konusu. Özellikle UAEA Başkanı Rafael Mariano Grossi’ye yönelik ciddi bir tepki var. İranlılar, Ajansın İsrail’in saldırıları için gerekçe oluşturacak siyasi raporlamalar yaptığını söylüyorlar. Ayrıca İranlı yetkililer her zamankinden gür bir sesle İran’ın nükleer faaliyetlerinin devam edeceğini ve bunun artık ulusal güvenlik meselesi olduğunu ifade ediyorlar.

Dolayısıyla İsrail/ABD saldırıları, İran’ın nükleer faaliyetlerinde geri adım atmasına sebep olmadı. İran’ın nükleer silaha dair savaş öncesi mesafeli pozisyonunun da revize edilmesi söz konusu. Bazı İranlılar, İsrail saldırganlığını önlemenin tek yolunun nükleer silah sahibi olmak olduğunu yüksek sesle dile getiriyorlar. Aynı zamanda, İran’ın balistik füze programının gücünü ve caydırıcılığını da gösteren 12 günlük çatışma sonrasında İranlı yetkililer füze programlarının asla müzakereye açık olmadığını da vurguladılar.

İran’da sadece siyasiler değil, ulema da oldukça sert bir çizgiye gelmiş durumda. Çatışmalar sırasında ve sonrasında ABD Başkanı Donald Trump’ın, Hamaney’i hedef alan sözlerine karşılık, Ayetullah Mekarim Şirazi, Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu “muharip”, yani dine savaş açan kişi ilan eden bir fetva yayınladı. Ayetullah Hüseyin Nuri Hemedani de benzer bir fetva yayınladı ve Hamaney’e saldıranların İslam’a saldırdıklarını söyledi.

İran’ın zaten her zaman sert olan askeri elitlerinin söylemleri ve pozisyonlarının savaş sonrasında siyasi ve dini elitler tarafından da kabul görmesi dikkat çekiyor. Ülkedeki askeri ve stratejik zaafların nasıl bir yol haritası ile giderileceği hala tartışma konusu. Fakat eski doktrinlerin işlemediği ve İran’ın yeni bir reçeteye ihtiyacı olduğu açık. Bu reçete, nükleer program, füze programı ve dış politikada yeni tercihlerin ve stratejilerin benimsenmesi ile yazılacak gibi görünüyor. Ancak Ruhani gibi önemli isimlerin uyarıları ve yükselen milliyetçi söylem, içeride de yeni bir siyasi anlayışın yürürlüğe girebileceğini gösteriyor.

[Dr. Mustafa Caner, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsünde Öğretim Üyesidir.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir