SOKAĞIN KAFASI KARIŞIK! (ETİK AMAÇLAR İÇİN SUÇ İŞLENMESİNİ KABULLENELİM Mİ?)
Farkında mıyız sadece ülkemizin değil,
dünyanın gündemi ne kadar da yoğun
ve hızlı değişiyor. Bir yandan Terörsüz
Türkiye idealine doğru emin adımlarla
yürünürken, TBMM’de oluşturulan ve adı
“Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi” adını alan komisyon beşinci toplantısını
yaptı bile….Bu arada orman yangınları
yüreğimizi de yakmaya devam ediyor.
Topyekün bir seferberlik ruhu içinde
yangınları söndürerek, yeşil vatanı korumaya çalışıyoruz. Ama tam artık orman
yangınlarını kontrol altına aldık derken
yeni yangınlar giderek çölleşen ülkemizin
geleceğini de karartıyor. Belediyelere yönelik yolsuzluk operasyonları da hız kesmeden devam ediyor. Diploma sahteciliğinde
olduğu gibi sahtecilik vakaları sanki her
tarafı sarmış gibi. Öte yandan komşumuz
Suriye’deki gelişmeleri yakından takip
ediyoruz. İsrail’in oluşturmaya çalıştığı
terör adacıklarını yakından takip ederken, İsrail’in Gazze’deki soykırım’ı ve
Gazze’nin insansızlaştırılmasına yönelik onayladığı yeni planı ve insanlık dışı
uygulamalarını devletler seyrederken, neredeyse insanlığın vicdanı olarak tüm dünya
kamu oyu sokaklarda her türlü demokratik
yöntemle protesto ediyor. Bütün bu kaos
ortamının içinde Rusya Ukrayna savaşına
son verebilmek için çabalar yoğunlaşırken,
Azerbaycan Ermenistan barışı daha da
kalıcı bir hale getirilerek, Türk dünyası için
yaşamsal bir önemi olan Zengezur koridoru
da ABD’nin garantörlüğünde açılmasına
karar veriliyor…Hepimizin takip etmekte yorulduğumuz gündem hem sıcak hem
de çok yoğun. Sokaktaki vatandaşımız
büyük bölümü ise ekonomik yoksunluktan
bunalmış, günlük yaşamını nasıl devam
ettireceği kaygısı içinde…Böyle bir ortamda etik değer yargıları da hızla değişiyor,
tartışılır hale geliyor.
Şimdi bir an için bir hayal kuralım. Gençlik olimpiyatlarında ülkemize 5 altın
madalya kazandırarak milletimizin gurur
kaynağı olan genç sporcu amansız bir
hastalığa yakalanmıştır. o şimdi ölümle
pençeleşmektedir. Onu ancak emekli bir
bilim adamının bulduğu daha denenmemiş
bir ilaç tedavi edebilecektir. O bilim adamı
ise o ilacı felçli konuşma yeteneğini yitirmiş
80 yaşlarındaki biricik annesinin sağlığına
kavuşması için üretmiştir. Sporcunun erkek
kardeşi, kardeşini kurtarması için bilim
adamına yalvarır. Bilim adamı genç sporcuya yardım etmek ister. Ama elindeki
mucizevi ilaç ancak annesinin tedavisine
yetecektir. Yeni bir ilaç yapma şansı da
yoktur. Bu nedenle bu öneriyi kabul etmez.
Sonuçta sporcunun erkek kardeşi felçli,
konuşamayan birinin kurtarılması yerine
ülkesinin olimpiyatlardaki kahramanı olan
kardeşini kurtarabilmek için bilim adamını
tehdit eder. O ilacı bilim adamından almaya
kararlıdır. Yine böyle bir tartışma sırasında
bilim adamı sert bir şekilde betona düşerek
beyin kanamasından ölür. Elindeki ilaç
şişesi de parçalanır. Şimdi soralım bu genç
adamın kendince çok haklı gerekçeler
olmasına rağmen işlediği bu cinayete bizde
haklı mı göreceğiz? Yoksa nedeni ne olursa
olsun bunu lanetleyip cinayetten yargılayıp
cezaevine mi göndereceğiz? Peki cezaevinde büyük amaçlar için cinayet işleyen bu
genç adam sözüm ona bu büyük ideallerinden vaz mı geçmiş olacak?
Her birey bir sosyal çevrede yaşar. Bu
öncelikle bir ailedir. İçinde yaşanılan mahalledir. Şehirdir. İnsanlar toplu halde
yaşarlar. Çevrelerinde yaşanan acı ve
tatlı olaylardan da etkilenirler. Tutum ve
davranışlarıyla çevresinde bulunan bazen
anne ve baba gibi büyüklerinin, bazen de
arkadaşları gibi yakın çevresinin dertleri
ile üzülür, sevinçleriyle mutlu olurlar. Hatta
onların sıkıntılarının giderilmesi, sevinçlerinin arttırılması için kendileri de özveride
bulunurlar. Yaşam içinde yaşanılan küçük
büyük çevre ile karşılıklı bir etkileşimin
girdabında devam eder gider. Bu süreçte
kimi davranış ve tutumlarımız toplumun
diğer bireyleri tarafından benimsenirken,
kimi tutum ve davranışlarımız da kabul
görmez. Bazen de bizim birey olarak değer
yargılarımız toplumun genel değer yargıları
ile çatışır, örtüşmez. Ancak, sanki görünmez bir el varmış gibi toplumun genel
olarak benimsediği iyi-kötü, doğru-yanlış
gibi değer yargıları yaşantımıza yön vermeye devam eder. Zaten bu nedenle insan
toplumsal bir varlıktır denilmiyor mu?
İnsanın bir toplum içinde yaşaması kendine özgü davranış kalıplarının olmayacağı,
farklı değer yargılarının bulunmayacağı
anlamına gelmez. Her birey yetişme tarzı,
aile içi etkileşimi, eğitimi, yaşama ve
çevresine bakışı gibi nedenlerde farklı
değerlendiriş, tutum ve davranış özellikleri
gösterir. Bu anlamda kimi birey kendi sahip
olduğu değer yargılarını çevresine kabul
ettirmeye çalışan, dominant bir tutum sergilerken kimi bireyde sessiz, sakin, kuralla
tamamen boyun eğer. Ama şurası da bir gerçektir ki, her birey yukarıda örneğini verdiğimiz olayda
olduğu gibi sevdiklerinin sorun ve sıkıntılarını giderme konusunda çaba sarf eder. Hele bu canı gibi sevilen biri ise, onun
yeniden hayata bağlanması için her yol denenerek sorunun
çözümü aranır. Esasen, sorunda tam bu noktada gündeme
gelir. Bulunan çözümler acaba etik midir? Dostoyeveski’nin
ünlü romanı suç ve cezanın ünlü kahramanı Raskolnikov’un
gereksiz gördüğü kimseye faydası dokunmadığına inandığı
yaşlı tefeci kadını öldürerek onun servetini yoksul ama daha
hayatlarının baharında olan gencecik insanların geleceği için
işlediği cinayete bizde haklı mı bulacağız? Daha doğrusu
bugün burada tartışacağımız konu; “etik amaçlar için suç
işlenmesi etik midir” olacaktır. Hemen belirtelim ki, tarihin
her bölümünde olduğu gibi günümüzde de bu soru, yaygın bir
biçimde tartışılmaktadır. Aslında son yıllarda biz öğrenciler
arasında da günlük konuşmalarımızda da sık sık “yok öyle
yapamam, etik olmaz” , “sonuca böyle gitmemiz hiç etik
olmaz”, “çok kötü, hiç etik değilsin” vs. gibi söylemleri
çok sık kullanmaktayız. Peki, günlük yaşamda bu kadar sık
kullandığımız etik nedir?
Köken olarak Yunan dilinde “karakter” anlamına gelen “ethos” sözcüğünden türetilmiş bir sözcük olan etik,
tamamiyle insanın eylem ve davranışlarına ilişkin değerleri
inceler. İnsan ilişkilerinde açık uçlu sorulara “iyi-kötü”
değerlendirmeleri ile yanıtlar bulmaya çalışır. Etik; Ahlak
ve toplumca belirlenen ahlaki ilkelerin niteliğini sorgulayan bir düşünce biçimidir. Etik; bireylerin toplumda ve
birbirleriyle kurmuş oldukları ilişkilerle ilgili olarak neyin
doğru, neyin yanlış, neyin iyi, neyin kötü olduğuna ilişkin
değerleri araştıran ve bunlarla ilgilenen bir disiplindir. Günlük yaşamda, günlük konuşmalarımızda etik ile ahlakı çoğu
zaman karıştırırız. Ahlak insanın tabiatı olarak anlaşılmalı,
kişinin doğrudan kendisine ait özellikleridir. Ahlaksızlık
soyutlanmayı, yalnızlığı getirir. Toplumsal bir baskı nedeniyle zorlayıcıdır. Ahlakta duygu ve düşüncenin yanlışlığından
söz edilir. Ahlakın içsel bir tarafı vardır. Dışa vurmadan, kendi kendimizin de ahlaksız olduğunu düşünebiliriz. Kısacası
etik daha çok davranışlarımızla, uygulamalarımızla ilgili bir
kavram iken, ahlak daha çok bireyseldir. Etik ise, toplumsal
ve evrenselleşmeye yönelmektedir. Bu genel açıklamaları
bir hatırlatma olarak verdikten sonra, gelelim örneğimizdeki
kahramanımızın davranışının etik olup olmadığına. Örnekteki kişi bir başkasına iyilik yapmak, onun hayatını kurtarabilmek için suç işlemekte, bir başkasının hayatına son
vermektedir. Burada sadece amaca bakılarak eylemin suç
olmadığı ve dolayısıyla etik olduğu düşünülebilir. Gerçektende günümüzün en önemli etik anlayışlarından biri
olan yararcı etik görüşe göre, davranışlarımızın sonucuna
bakılmalıdır. Örnekte olduğu gibi bir başkasının aleyhine de
olsa, eğer sonuçta elde edilen yarar biz buna iyilikte diyebiliriz. Fazla ise bu eylem faydalı, etik bir eylemdir. Yararcı etik
görüş, eylemin sonucunda elde edilen iyinin, kötüden daha
fazla olmasını öngörür. Ancak bunun ortaya konması için
her şeyden önce elde edilen iyi ve kötünün ölçülebilir olması
gerekmektedir. Onlar toplumun genelinin iyiliğine, faydasına
olan sonuçlar doğuran eylemlerin etik olduğunu belirtirler.
Peki, sonuçta ortaya çıkan bu iyinin iyi olduğuna kim karar
verecektir? Raskolnikov yaşlı tefeci kadını öldürürken, onun
amacı çevresinde yaşayan yoksul, pırıl pırıl gençlerin umudu
olmaktı. Yaşlı kadını öldürme amacı tamamıyla birden çok
kişiye iyilik etmekti. Şimdi biz sadece bu amaca bakarak
onun işlediği bu cinayeti etik bulabilir miyiz? Eğer bireysel
olarak toplumun geneli için iyilikler tasarlayarak suç işlemeye
başlasak, bu durum toplumda kaos yaratmaz mı? Sonra,
suç işleyen her birey bu eylemine kendince kabul edilebilir amaçlar ileri süremez mi? Bunun etik bulunması mümkün değildir. Bunun gibi belki bir başkasının mutluluğunu
sağlamak için “pembe yalanlar” söylenmesini kabul edilebilir bulmak mümkündür. Ama bu örnekten hareketle, topluma daha fazla özgürlük ve demokrasi gibi kavramlarla bir
ülkenin bir başka ülkeyi işgal etmesi, o ülkede binlerce cana
kıymasını da etik bulmak mümkün değildir.
Şimdi yine Kızılay’da kanunsuz gösteride bulunarak,
işyerlerinin camlarını kıran on binlerce kişiye bakarak,
nasıl olsa sokakta kanunsuz yürüyenlerin sayısı çok fazla, onların bu eylemin sonucundan elde ettikleri iyilik
hali, camları kırılarak işlerini kaybetmiş esnafın sayısından
onlarca kat daha fazla diyerek bu eylemi etik bulabilir miyiz? Etik, kişinin içselleştirdiği, onun tercihlerini etkileyen,
doğru, iyi ve güzel olanı belirleyen kurallar topluluğudur. 3-5
kuruş versem de şu ödevi birisine yaptırabilir miyim acaba?
Diye düşünen bir öğrencinin bu tutumu etik olabilir mi? Şu
vatandaşa çaktırmadan 100 Lira fazla mı ödeyeyim? Yoksa
normal vergisini mi alayım? İkilemi içindeki vergi memurunun bu davranışını etik bulmak mümkün mü?
Aslında yaşamın her anında olduğu gibi bu olayda da empati
yöntemine başvurmalıyız ve kendimize karşı tarafın yerine
koyarak “acaba aynı eylemi aynı gerekçe ile karşı taraf bize
yapsa biz ne düşünürdük?” diye sormalıyız. Bu durumda
içinde yaşadığımız çevre ve toplumun uyumu ve güvenli
geleceği daha bir aydınlık ve etik olacaktır. Zaten bir diğer
etik anlayışı olan deontolojik etik görüşe göre “başkalarının
sana karşı nasıl davranmasını istiyorsan, sende o şekilde
davran” ilkesini temel almaktadır. Doğru eylem, doğru amaç
ve olanakları seçmek, doğru ilke ve kuralları izlemekle mümkündür. Aslında burada tartıştığımız bu konu sadece ceza
hukukunun bir sorunu olmayıp etik değerler açısından bugün
toplumlarda tartışılmaktadır. Bu konuda toplumun kafasının
karışık olduğu açıktır. Çünkü Raskolnikov’ın dediği gibi
başarıya ulaşmak için binlerce kan döken, cinayet işleyen
kişiler hedeflerine ulaştıklarında toplum tarafından çılgınca
alkışlanmakta, desteklenmektedirler.
Ancak, unutulmamalıdır ki bizim gerek sahip olduğumuz
dini inanç ve gerekse hayatımıza yön veren etik değerler
bakımından verdiği “canı” sadece o canı veren yüce yaratan alabilir. Gerekçesi ne olursa olsun hiç kimsenin bir insan
hayatına kıyması haklı bulunamaz. Tam tersine bir başkasının
yaşaması için çaba sarfetmek insanlık için hem bir görev hem
de bir sorumluluktur
