SOSYAL HAYATIMIZ VE ZEKAT

SOSYAL HAYATIMIZ VE ZEKAT

Prof. Dr. Sayın DALKIRAN

İslam’da farklı ibadet şekilleri bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı bedenle, bir kısmı malla ve bir kısmı da hem beden hem de malladır. Namaz bedenle yapılan bir ibadet iken, zekat malla yapılan bir ibadettir. Hac ise hem beden hem de malla yapılan ibadettir. Allahu Teala bu üçünden şartları yerine getirenlere bunları farz kılmıştır. Şüphesiz ki en önemlisi akıl sağlığının yerinde olması ve o farzı yerine getirebilecek vücut sağlığının da yerinde olması gereklidir. Bu arada malla yapılacak ibadetlerde ise asgari olarak belirli bir varlığa sahip bulunması şarttır.

Allah’ın kullarına emrettiği her bir ibadette çok farklı hikmetler bulunmaktadır. Bu yazımızda konu edinmiş olduğumuz zekatın da hem şahıs hem de toplum olarak çok büyük yararlılıkları olduğu bilinmektedir. Zekatın farziyeti pek çok âyet ile sabittir. Mesela Bakara Suresi 3. âyette Allahu Teala şöyle buyurur:

“Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden muhtaçların ihtiyaçlarını giderirler.”

Allah’ın kulları arasında maddi açıdan bir eşitlik söz konusu değildir. Bir kısmının varlığı, gelir seviyesi ve yaşam kalitesi yüksek iken bir kısım insanlar ise kıt kanaat hayatlarını devam ettirebilmektedirler. Nasıl ki namaz dinin direği olarak nitelendirilmiş ise zekat da İslam’ın Köprüsü olarak vasıflandırılmıştır. Bu yönü ile iki ibadet olan namaz ve zekata bakıldığında görülür ki, namaz dini muhafaza ederken, zekat ise asayişi muhafaza etmektedir. Ondan dolayıdır ki ilahi iki esas olan namaz ve zekat pek çok ayetlerde peş peşe kullanılmıştır.

Hz. Peygamber (sav) zekatla ilgili şöyle der: “Zekât, İslâm’ın köprüsüdür.” (el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 1:517) Gerçekten zekat yardımlaşmanın tüm çeşitlerini içinde barındırır. Bundan dolayıdır ki Hz. Peygamber Efendimiz zekatla alakalı kantara/köprü vasıflandırmasını yapmıştır. Zira Müslümanların bir birlerine olan yardımları ancak zekat köprüsü üzerinden geçilerek gerçekleşir.

Sosyal hayatta insanların en çok muhtaç oldukları şeylerin başında nizam, intizam, asayiş ve huzur gelir. Bunu temin eden en büyük köprü de zekattır. İnsanın sosyal hayatında yardımlaşma çok önemlidir ve toplum hayatı için olmazsa olmaz bir durumdur. İnsanların terakkisine engel olan isyanlardan, ihtilallerden ve ihtilaflardan meydana gelen felaketleri önleyen şey yardımlaşmadır. Bu yardımlaşmayı da temin eden zekattır ve zekat olumsuzlukları ortadan kaldırırken, insanların kalplerini bir birine bağlar ve toplumda huzur ve emniyeti tesis edilir.

Zekattaki bu kazanımlardan dolayıdır ki, zekat farz olurken, riba yani faiz ise toplumda açtığı büyük yaralar ve zararları yüzünden yasaklanmıştır. İctimai hayatı perişan eden ihtilaller, fesatlar ve kötü ahlakın şu iki durumdan kaynaklandığı ifade edilir:

Birincisi: “Ben tok olayım da, başkası açlıktan ölürse ölsün, bana ne!”

İkincisi: “Sen zahmetler içinde boğul ki, ben nimetler ve lezzetler içinde rahat edeyim.”

İnsanlığı zelzelelere maruz bırakmakla yıkılmaya yaklaştıran birinci düşünceyi sildiren ancak zekâttır. Beşeri felaketlere sürükleyen ve gelişmeyi engelleyen, asayişi mahveden ikinci düşünceyi kökünden kesip atan ise faizin yasaklanmasıdır.

Sosyal hayatta intizamın en büyük şartı, gelir seviyesi farklı olan insanlar arasındaki boşluğun giderilmesidir. Zenginlerin fakirlerden bu iletişimi tamamen koparacak şekilde uzaklaşmaması icap eder. Bu iletişimi sağlamlaştıracak ve iki cenahı bir birine yaklaştıracak olan da zekattır. Eğer zekat emri yerine getirilmez ise o taktirde iletişim hatları kopar ve sıla-i rahim kalmaz. Bunun sonucu olarak da fukaradan zenginlere hürmet, itaat, muhabbet yerine ihtilal sesleri, haset bağırtıları, kin ve nefret sesleri yükselir. Yukarıdan aşağıya yani zenginlerden fakirlere ise merhamet, ihsan, lütufta bulunmak yerine zulüm ateşleri, tahakkümler ve şimşek gibi tahrikler yağar.

Normalinde havas tabakasındaki meziyetler tevazu ve merhamete neden olması gerekirken zekat vasıtası ile yardımlaşma olmadığında tekebbür ve gurura yol açmaktadır. Fakirlerdeki acizlik ve fakirlik de ihsanı ve merhameti mucipken, esarete ve sefalete yol açar.

Özetle, tabakalar arasında sulhun ve barışın temini ve münasebetin tesisi, ancak ve ancak İslami rükünlerden biri olan zekât ve zekâtın yavruları olan sadaka ve teberruatın sosyal hayatta yüksek bir prensip olarak kabul edilmesiyle olur. Zekât ile sadakanın lâyık oldukları mevkilerini bulmak için birkaç şart vardır:

  1. Sadakayı vermekte israf olmaması.
  2. Başkasından alıp başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp kendi malından olması.
  3. Minnetle in’âmın bozulmaması.
  4. Fakir olmak korkusuyla sadakanın terk edilmemesi.
  5. Sadakanın yalnız mala ve paraya münhasır olmadığı bilinmesiyle, ilim, fikir, kuvvet, amel gibi şeylerde de muhtaç olanlara sadakanın verilmesi.
  6. Sadakayı alan adam, o sadakayı sefahette değil, zaruri ihtiyaçlarına sarf etmesi lâzımdır.

Zekatın yerini bulması için bu prensiplere uyulması da icap eder.

 

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir